31 Mayıs 2011 Salı

İstanbul Modern Sinema’da Almanya’dan Yepyeni Filmler seçkisi




“Ölüm Bizi Ayırana Dek”

İstanbul Modern Sinema, bu yıl üçüncüsü düzenlenen Almanya’dan Yepyeni Filmler seçkisini “Ölüm Bizi Ayırana Dek” başlığıyla sunuyor. Goethe-Institut Istanbul işbirliğiyle 9-19 Haziran tarihleri arasında seyirciyle buluşacak olan seçkide, 2010 ve 2011 yıllarında çeşitli uluslararası festivallerde gösterilmiş ve ödül kazanmış, yılın öne çıkan Alman filmleri yer alıyor. Küratörlüğünü Goethe-Institut Istanbul Müdürü Claudia Hahn-Raabe, İstanbul Modern Film Programları Yöneticisi Müge Tüfenk, sinema yazarı Engin Ertan ve Goethe-Institut Istanbul Film ve Edebiyat Projeleri Sorumlusu Fügen Uğur’un yaptığı “Ölüm Bizi Ayırana Dek” başlıklı program, bu yıl “beraber yaşama” temasına odaklanıyor. Türkçe altyazılı gösterilecek 10 film, çekirdek aileden toplumun bütününe, şehirden kasabaya, arkadaşlık ilişkilerinden gruplaşmalara uzanan bir çeşitlilikte birlikte yaşamanın farklı çeşitlerini ele alıyor.



Programın açılış filmi genç yönetmen Sophie Heldman’ın, geçen yıl San Sebastian Film Festivali’nde yarışan, Almanya, Avusturya ve İsviçre’de izleyiciden büyük ilgi gören, 70 yaşındaki bir çiftin ölümle yüzleşmesini konu alan ilk uzun metrajlı filmi “Karanlıktaki Renkler”. Yönetmen Sophie Heldman ve oyunculardan Carina Wiese, 9 Haziran Perşembe günü İstanbullu sinemaseverlerle buluşacak.








Günümüz Alman sinemasının en önemli yönetmenleri arasında yer alan Christian Petzold, Dominik Graf ve Christoph Hochhausler’in ortak projesi “Dreileben”, aynı olay etrafında gelişen üç farklı öyküyü konu alan üç uzun metraj filmden oluşuyor. İlk gösterimi 2011 Berlin Film Festivali’nde Forum bölümünde gerçekleşen “Dreileben”, genellikle Berliner Schule akımına dâhil edilen yönetmenlerin, bu eğilimin estetik değerleri üzerine e-mail yoluyla yaptıkları bir tartışmadan doğan bir proje. Birlikte yaşamaya ve üretmeye değinen “Dreileben”, ismini olayların geçtiği bölgeden alıyor. Yönetmen Jan Schomburg’un “Üzerimizdeki Gökyüzü” başlıklı filminde, 5 yıl önce Berlin Film Festivali’nde “Requiem” filmiyle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Sandra Hüller, müthiş bir performans sergiliyor. İlk gösterimi bu yıl Berlin Film Festivali’nde Panorama bölümünde gerçekleşen “Üzerimizdeki Gökyüzü”, Europa Cinemas ödülüne layık görüşmüştü.Geçen yıl Uluslararası Toronto Film Festivali’nde gösterilen “Poll”, nisan ayında dağıtılan Lola Alman Film Ödülleri’nde Richy Müller’in En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü dışında, sanat yönetimi, kostüm tasarımı ve görüntü yönetimiyle de ödüle layık görülmüştü. “Poll”un yönetmeniyse, daha önce “Dört Dakika”sını (Vier Minuten) İstanbul Film Festivali’nde izlediğimiz Chris Kraus. 1914 yılında, I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde başlayan film, annesinin ölümünden sonra Berlin’den doktor babasının yanına Estonya’ya gelen Oda’nın öyküsünü anlatıyor. Alman Film Ödülleri’nde Beatriz Spelzini’nin En İyi Yardımcı Kadın ve En İyi Müzik dallarında Lola’ya layık görülen “İçimdeki Şarkı”, Florian Micoud Cossen’in ilk filmi. “İçimdeki Şarkı”, ilk gösteriminin gerçekleştiği Montréal Film Festivali’nde de FIPRESCI, Kiliseler Birliği ve Seyirci ödüllerini kazanmıştı. Film, genç bir Alman kadının aktarmalı uçuşunu kaçırdıktan sonra Buenos Aires’te mahsur kalması ve bu beklenmedik tesadüf sonucu kendi hayatıyla ilgili bazı gerçekleri keşfetmesi konu alıyor. Bir önceki filmi “Pupa Yelken” (Rückenwind) Almanya’dan Yepyeni Filmler dizisinin ilk yılında gösterilen Jan Krüger’in bu yıl Berlin Film Festivali’nde Forum bölümünde gösterilen “Kayıp Aranıyor” başlıklı filmi, oğlundan uzun süredir haber alamayan bir annenin arayış sürecini anlatıyor. “Kayıp Aranıyor” özellikle başrolündeki deneyimli oyuncu Corinna Harfouch’un performansıyla dikkat çekiyor.


Dietrich Brüggemann’ın yönettiği ve senaryosunu Annika rolündeki kardeşi Anna Brüggemann ile birlikte yazdığı “Kaç Kaçabilirsen”, sahici karakterleri ve anlattığı alışmadık aşk öyküsüyle sürpriz bir gençlik filmi. Filmin ilk gösterimi 2010 yılında Berlin Film Festivali’nin Perspektive Deutsches Kino bölümünde gerçekleşmişti. Yönetmen Alexander Biedermann, “Hacker” başlıklı ilginç belgeselinde farklı kuşaklardan hacker’larla yapılan röportajlarla klişelerin dışındaki gerçekleri göstermeye çalışıyor. Belgeselin müzikleriyse elektronik müziğin efsane isimlerinden Klaus Schulze’ye ait.




Hiç yorum yok: